Bu ayki yazımıza 1720’lerde İngiltere Başbakanı olan Walpole’un bir sözüyle başlayalım: “Hiçbir şey kamuya [İngiltere halkına] sınaî malların ihracatı ve yabancı hammaddelerin ithalatı kadar yarar sağlamaz.” Bu sözün söylendiği ülke İngiltere ve yıl 1720; yani yaklaşık 300 yıl öncesi. İngiltere sanayi devrimini yapıyor, hammadde ithal ediyor ve bunları mamul hâle getirip sınaî mal ihraç ediyor. Walpole şu gerçeği daha o zaman görüyor: Eğer ‘sınaî mal üretiminde kullanılmak üzere’ hammadde ithal ediyorsanız bu size büyük yarar sağlar. Sanayileşme sürecine böyle başlayan İngiltere 1800’lü yılların sonuna gelindiğinde sadece mal ihraç etmekle kalmayan sermaye de ihraç eden ilk ülkeydi.
Gelelim şimdi Türkiye’ye ve cari açık ile esasen bunun dayandığı dış ticaret açığı konusuna: Eğer ithal ettiğiniz hammadde ya da yarı mamul maddeye Türkiye’de ciddi katma değer ilâve edip sınaî ürün ihraç edebiliyorsanız kazanıyorsunuz demektir. Fakat malın nihaî fiyatı üzerinden hesaplanacak pay dağılımında büyük lokma sizin midenize gidiyorsa tabii. Aksi halde başkaları karınlarını tıka basa doyururken siz onlardan arta kalanlara razı olmak zorundasınız. Peki büyük lokma nasıl kapılır? Büyük lokma bilmeyi ve daha da önemlisi ‘kontrol edebilmeyi’ gerektirir. Bu konunun elbette pek çok yanı var ama benim vurgulamak istediğim konu yine Türk firmalarının yurt dışındaki doğrudan yatırımları konusu.
Dünya Gazetesi’nin 9 Eylül 2011 tarihli nüshasından Yıldız Doğruer imzalı bir haber: “Battaniyeciler Afrika’da DİR nedeniyle rekabet edemiyor. Dahilde İşleme Rejimi (DİR) uygulaması, polyester iplik ihtiyacının yüzde 50’den fazlasının ithal yollarla karşılandığı Türkiye’de battaniye firmalarının ihracatta rekabet şansını azaltıyor.” Çünkü Türk firmaları çok ucuza mal satan Çinli firmalarla rekabet edemiyorlar. Peki ihracatçı firmalarımız ‘kendi çözümlerini’ nasıl üretmişler? Yine aynı habere dönelim: “Sesli Tekstil Genel Müdürü Mehmet Sesli ‘Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki tesisimiz üretimine devam ediyor. […] Şu an vergilerden dolayı Güney Afrika Cumhuriyeti’ne sadece battaniye üretiminde kullanılan hammaddeler ihraç edilebiliyor’ [diyor. …] Seslim Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Sesli ‘Çin çok ucuz mal verdiği için Afrika pazarında şansımız kalmıyor. Bizim maliyetlerimiz çok yüksek kalıyor. Afrika’daki kanunlar, sendikalar ve teşvikler dolayısıyla biz de Güney Afrika’da 15 milyon dolarlık bir yatırım gerçekleştirdik ve Afrika’da battaniye üretimine başladık. Türkiye’den gönderdiğimiz hammadde ve ipliği kullanarak üretim gerçekleştiriyoruz. […] Afrika’da tesisimiz olmasa mal satmamız imkânsız. Türkiye’de maliyetlerimiz çok yüksek.’”
İşte size, üretim maliyetlerinin Türkiye’deki yükselişinden kaynaklanan iki dış yatırım örneği! Bu iki firma Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yatırım yapmışlar çünkü hem pazar hem de etkinlik arıyorlar. Bu Türkiye için ‘sermaye kaçışı’ mı? Kesinlikle hayır. Çünkü bu firmalar eğer doğrudan dış yatırım yapmasalar rekabet güçlerini koruyamayacaklar. O hâlde elbette bir yandan Türkiye’deki yatırım koşulları iyileştirilirken, bir yandan da – şartlar gerektirdiğinde – Türk firmalarının dış yatırımlarının ‘teşvik edilmesi’ gerekiyor. Bu tür teşvik mekanizmalarının başka ülkelerce kullanıldığını yıllardır yazıyorum; seminerlerimde ve derslerimde anlatıyorum.
Yazıyı bitirirken önceki sayıda da söz ettiğim Türk Eximbank konusuna yeniden değinmek istiyorum. Yukarıda gerekli olduğuna işaret ettiğim Türk firmalarının yurt dışındaki yatırımlarına ilişkin teşvik sistemi içinde Türk Eximbank’a büyük rol düşüyor. Bir örnek daha vereyim: Türk Eximbank’ın Yurt Dışı Yatırım Sigortası Programı’nı artık en kısa zamanda uygulamaya sokması gerekiyor. Eğer bu program uygulamaya konulursa Türk firmalarının yurt dışındaki yatırımları politik risklere karşı sigorta teminatı altına alınabilecektir. Daha bu yıl Kuzey Afrika’da yaşananlar bunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ayrıca, 6 Nisan 1999 tarihinde MIGA ile Türk Eximbank arasında imzalanan bir işbirliği anlaşmasına da işaret edilmesinde yarar var. Söz konusu anlaşma ile Türk Eximbank’ın Türk firmalarının yurt dışındaki doğrudan yatırımlarını MIGA ile birlikte sigorta teminatı altına alabilmesi ya da Türk Eximbank’ça sağlanacak sigorta desteğinin MIGA tarafından reasürans işlemine tâbi tutulması mümkün olabilir.
Gelecek ayki yazımda konunun başka yönlerini ele alacağım.
Emin Akçaoğlu
emin.akcaoglu@ieu.edu.tr
Bu yazı Dünya Gazetesi'nin eki olarak dağıtılan OSTİM Organize Sanayi Gazetesi'nin Eylül 2011 sayısında (sayfa 11) yayınlanmıştır.
========================
İlâve bilgi için: MIGA Yatırım Garanti Kılavuzu (Türkçe)