8 Mart 2013 Cuma
Yeniden ‘Ulusal İhracat Kredi Kurumları’
Küresel ekonomik kriz hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin gayri safi milli hasılalarında belirgin düşüşlere yol açmış; buna bağlı olarak uluslararası ticaret hacmi belirgin biçimde daralmıştır. Bu durumun en önemli sebebi kriz koşulları sebebiyle küresel talepteki daralmadır. Bu noktada talebin alım gücü ile beslenmesi ve ticaretin finansmanı konusu gündeme girmektedir. Finansal krizi tetikleyen banka ve diğer finansal kuruluşlarının iflaslarının yarattığı güven bunalımı uluslararası ticaretin finansmanında kullanılan kaynakları kısıtlamıştır.
Kriz dönemlerinde uluslararası ticaretin finansmanı zorlaşmaktadır. Bunun en önemli sebebi, krizin kredi riskindeki artış algısını güçlendirmesi ve ticaretin tarafları arasındaki güven ilişkisinin tesisini ya da sürdürülmesini zorlaştırmasıdır. Bu çerçevede kriz dönemlerinde ticari işlemlerin finansmanı daha kısıtlı olmakta ve ayrıca finansman maliyeti – artan risk sebebiyle – ciddi ölçüde yükselmektedir. Finansman maliyetlerindeki yükseliş; ekonomik faaliyetlerin tüm taraflarında temerrüt riskinin (borç yükümlüklerinin zamanında ve tam olarak yerine getirilememesi) arttığı yönündeki algı değişikliğine, borçlanma süreçlerinde kullanılan teminat unsurlarının fiyatlarındaki ciddî düşüşlere ve bu hususlarla bağlantılı olarak bankaların ve diğer finansal kuruluşların finansman maliyetlerinin yükselmesine dayanmaktadır. Ayrıca, başta ABD ve AB’nin önde gelen ülkelerinden başlayarak pek çok ülkede zor duruma düşen bankaların kamu kaynakları kullanılarak kurtarılması, uluslararası ticaretin finansmanında kullanılan kaynakların daralmasının ve ticaret finansmanının pahalılaşarak zorlaşmasının bir başka etkenidir. Bilindiği gibi likidite daralması (finansman kaynaklarının azalması) faiz oranlarını yükseltmekte ve finansman maliyetini artırmaktadır. Faiz hadlerindeki genel yükşeliş uluslararası ticaretten kaynaklanan alacakların finansmanının da pahalılanmasıyla sonuçlanmaktadır.
Risk algısındaki negatif değişme bankaların firmalara kredi kullandırırken seçiciliğini artırmıştır. Kaldı ki küresel kriz bankalar arasındaki kredilendirme işlemlerinde dahi bir güven bunalımı yaratmıştır. Güçlenen güvensizlik ve faiz hadlerindeki genel yükseliş uluslararası ticarette satıcı firmaların vadeli (kredili) satışlarda daha çekingen davranmalarına ve daha yüksek oranlarda vade farkı istemelerine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, güven bunalımı sadece finansal kurumların (bankaların) birbirlerini kredilendirirken ya da firmaları kredilendirirken çekingen davranmalarıyla sonuçlanmamakta; bunlara ek olarak, vadeli ticarette reel sektör firmaları da birbirlerini kredilendirmekte çekingenleşmekte ve satışlarını peşin ödeme veya akreditif gibi yöntemlere dayandırmaya temayül etmektedirler. Bu davranış tarzı temerrüt tecrübelerinin sıklaştığı dönemlerde doğal olarak özellikle yaygınlaşmaktadır. Sonuçta uluslararası ticaretin zorlaşması sonraki aşamada, kendileri doğrudan ihracat ya da ithalat yapmayan firmaların faaliyetlerini dahi daraltıcı etkiler yaratmakta ve finansal krizler kendi kendini besleyen döngüsel süreçleri başlatmaktadır. Kısacası, dünya ticaretindeki daralma şarşırtıcı değildir ve bu durumun en önemli sebeplerinden biri uluslararası ticaretin finansmanındaki daralmadır.
Öte yandan, uluslararası tedarik zincirlerinin geçmişe kıyasla çok büyük ağırlık kazanması uluslararası ticaretin kesintisiz işleyebilmesi bakımında ticaretin finansmanın önemini de artırmıştır. Üretim sistemlerinin geldiği aşamada, her ölçekteki firma ihracatçı ya da ithalatçı konumunda başka ülkelerdeki firmalarla ilişki içindedir. Örneğin Türkiye’nin ithalatının çok önemli bir kısmının aramal ya da yatırım malı ithalatından kaynaklanmaktadır ve ülkenin ihracatı ancak bu malların ithalatı ile sürdürülebilmektedir.
Eğer ihracatçılar ve ithalatçılar güvensizlik veya alım gücü yetersizliği gibi sebeplerle birbirleriyle ticaret yapmıyor ya da yapamıyorlarsa uluslararası ticaretin artması beklenemez. Benzer şekilde bankalar, risk algılarındaki güçlenme sebebiyle kredi vermekte isteksiz davranıyorlarsa, borç verilebilecek fonların bollaştırılması dahi toplam kredi tutarını arttıramayacak ve ticaret hacmini genişletemeyecektir. Bununla birlikte, ticaretin finansmanında esas sorunun sadece finansman bulmaktan öte ‘katlanılabilir’ maliyet düzeylerinde finansman bulmak olduğu vurgulanmalıdır. Dolayısıyla, sadece ticaretin finansmanı için ihtiyaç duyulan fonların miktarına odaklanan bir yaklaşımın da başarı şansı düşüktür.
Yukarıda özetlenen şartlar altında küresel kriz, devlet müdahalesinin ve bütçe kaynaklarının kullanımı yoluyla piyasalarda ‘alım gücü yaratılmasının’ özellikle daralma dönemlerinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gündeme getirmiştir. Ekonomik krizin etkileri altında ulusal ekonomilere devlet müdahalesinin arttığı görülmektedir ve krizin sonlanmasından sonra da çeşitli ülkelerde ulusal düzeyde daha müdahaleci ekonomi politikalarının izlenmesi beklenmektedir. Küresel krizle birlikte ekonomik milliyetçilik görece yükselmiştir ve bu durumun kriz sonrasında da etkilerini sürdürmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Sanayileşmiş ülkelerdeki özel sermayeli finansal kuruluşların yaşadıkları olumsuz tecrübeler (örneğin iflaslar ya da kamusal kaynaklarla iflasların engellenmesi), uluslararası ticaretin finansmanında kamusal sermayeli finansal kuruluşların özellikle de resmi ihracat kredi kurumlarının önemini arttırmaktadır. Bu kurumların geleneksel rolü yukarıda özetlenen sıkıntıların aşılmasına katkı sağlamak bakımından ticareti ve doğrudan dış yatırımları desteklemek ve kolaylaştırmaktır. Başka bir ifadeyle, ticaret ve finansmanda güven sorununun aşılması, ticareti daraltan ve buna bağlı olarak ekonomiyi küçülten etkilerin sınırlandırılabilmesi bakımında resmi ihracat kredi kurumları ‘yeniden’ büyük önem kazanmışlardır. Bu doğrultuda, piyasalardaki güvensizliği gidermek bakımından kamusal otoritelerin direktifleriyle resmi ihracat kredi kurumları aracılığıyla ihracat kredi sigortası ve doğrudan dış yatırım sigortası başta olma üzere, çeşitli kredi, garanti ve sigorta programlarının kullanımının yaygınlaştırılması gerekli görülmektedir.
İhracat kredi kurumları dünyada ilk kez Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen ekonomik çöküş döneminde Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmışlardır. Dünyadaki ilk ihracat kredi kurumu İngiltere’de 1919’da kurulan ECGD’dir (Export Credit Guarantee Department). Bu kurumların amacı başlangıçtan beri kendi ülkelerinde yerleşik firmaların ihracatlarını ya da doğrudan dış yatırımlarını desteklemektir. Böylelikle kendi ülkelerinin dış ticaret ve cari işlemler dengelerine katkı sağlamış olmaktadırlar. Bu kuruluşlar esas itibarıyla, kendi faaliyet alanlarındaki piyasa aksaklıklarını gidermeyi hedeflemektedirler. Burada ‘piyasa aksaklığı’ kavramıyla, üstlenilmesi gereken riskin çok yüksek olması veya iş hacminin çok küçük olması sebebiyle özel sektör firmalarının girmekten kaçındıkları sigortalama veya kredilendirme işlemlerininin normal piyasa koşulları altında – kolaylıkla – yapılamamasına işaret edilmektedir. Dolayısıyla, resmi ihracat kredi kurumları ilk ortaya çıktıkları dönemden bu yana kendi faaliyet alanlarındaki özel sektör firmalarına rakip rolünü değil de tersine bu firmaların açıkta bıraktıkları faaliyet aralıklarını tamamlayan kuruluşlar rolünü benimsemişlerdir. Bu kurumların temel amacı piyasa koşullarında faaliyet gösteren özel sektör kontrolündeki finansal kuruluşların giremediği ölçüde riskli işlemlerini yapılabilmesini sağlayarak, kendi ülkelerinin ihracatını ve doğrudan dış yatırımlarını desteklemek yoluyla ülkelerinin dış ticaret ve genel olarak ödemeler dengesine katkı sağlamaktır.
İhracat kredi kurumları kendi ülkelerinin ihracatını ve dış yatırımlarını kendi ülkelerinin firmaların lehine kredi, garanti ve sigorta imkânları sunarak desteklerler. Farklı yapılarda örgütlenen ihracat kredi kurumlarından bazıları sadece sigorta ve garanti gibi gayrinakdî finansman araçlarına yoğunlaşmakta bazıları ise Eximbanklar biçiminde örgütlenerek nakdî ve gayrinakdî enstrümanları birlikte kullanırlar. Bu işlemlerde kullanılacak finansal kaynaklar da hem kendi ülkelerinin devlet bütçesinden hem de piyasa koşullarında yerli ya da yabancı kaynaklardan borçlanmak suretiyle temin edilirler. Fakat bu kurumların sağladıkları hizmetlerin özünde doğrudan doğruya finansman kaynağı olmanın ötesinde bir ‘enformasyon kaynağı’ olmaları bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle bu kurumlar ihracatçılar, yatırımcılara ve dış ticaret ya da yatırım faaliyetlerine finansman sağlayan bankalara yurt dışındaki alıcılara ya da borçlulara ilişkin enformasyon ve teknik destek de sağlarlar. Kısacası ihracat kredi kurumları üstlendikleri fonksiyonun esası dikkate alındığında dış ticaret ve dış yatırımlarla bağlantılı olarak maruz kalınan kısa, orta ve uzun vadeli risklerin en iyi biçimde yönetimine katkı sağlarlar; en azından kendilerinden beklenen temel işlev budur.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi küresel kriz, devlet müdahalesinin ve bütçe kaynaklarının kullanımı yoluyla piyasalarda ‘alım gücü yaratılmasının’ ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gündeme getirmiştir. Ayrıca bu dönemde ‘kredi riskinin yönetimi’ ‘eski güzel günlerde’ olduğundan çok daha güç hâle gelmiştir. Dolayısıyla bu şartlar altında, uluslararası ticaretin finansmanında kamusal sermayeli resmi ihracat kredi kurumlarının önemli rolü yeniden belirginleşmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder