Bunlardan
birincisi; adil, güvenilen, saygı uyandıran, değer verilen bir yöneticinin
çalışanlarını yönetmekten ziyade onlara liderlik ettiğinin vurgulanması
gereğidir. Başka bir ifadeyle iyi yönetici hangi düzeyde çalışıyor olursa olsun
liderlik becerileri güçlü olan biridir ve rol modeli olarak görülür.
İkinci önemli
husus da bu konuyla ilintilidir ve yöneticilerin çalışanlarının hayatlarını
önemli ölçüde etkilediğidir. Bu etki sadece iş ortamıyla sınırlı da değildir.
İyi yönetici kendisiyle çalışanları geliştirir, önlerini açar, yetiştirir,
geleceğe hazırlar. Kötü yönetici ise çalışanlarını köreltir, önlerini kapatır,
gelişmelerini engeller. İyi yönetici kendisine güvenir, cesurdur,
kompleksizdir, kendisiyle barışıktır. Dolayısıyla, iyi yöneticiyle iletişim
kolaydır. Kötü yönetici korkaktır, kendisine güvenmez, komplekslidir; iletişimi
sıkıntılıdır. Daha önce de söylediğim gibi insan yönetimini beceremeyen
birinden işi iyi yönetmesi beklenemez. Şimdi iş yönetimi faslına odaklanalım.
İş yönetimi
konusu ele alındığında, ilkin işletmenin ya da kuruluşun ölçeğini ve yöneticinin
organizasyonun hiyerarşisi içindeki konumunu bilmek gerekir. Ölçek büyüdükçe
yöneticinin pozisyonuna dair ayrım belirginleşir. Küçük ölçekli bir işletme
yapısında tepe yöneticisi bile teknik ayrıntılara vakıf olmak zorundadır. Oysa
büyük ölçekli bir işletmede, tepe yöneticisinin teknik becerilerinden daha çok
kavramsal algısının çapı ve insan ilişkilerindeki başarısı önem kazanır.
Kavramsal algının çapı ‘görebilmek’ ile ilgilidir. İş yönetimi söz konusu
olduğunda yönetici ‘karar verici’ sorumluluğuna vurguyla ‘ötesini görebilen
kişidir’. Buradaki ‘öte’ kavramının içinde elbette ‘gelecek’ vardır. Verilen
karar belirsizlik içinde oluşturulur. İş kararları akla gelebilecek her şeyin
bilindiği bir ortamda verilemez. Belirsizlik iş hayatının doğasındadır ve
belirsizlik içinde risklerle karşılaşılması olasıdır. Bu bir bakıma, radarın
icadından önce mayın döşenmiş bir denizde yolunu bulma çabasına benzetilebilir.
İş hayatında radarın yerini kısmen tutabilecek enstrümanlar olsa da radar kadar
güçlü olanı yoktur. Gelecek belirsizdir. (Ve işin aslı ‘iyi ki belirsizdir’
çünkü aksi durumda iş hayatı diye bir şey olmazdı.) Dolayısıyla ‘riskin açığa
çıkması’ benzetme ile ‘mayına çarpılmasına’ ya da genel olarak ‘başarısız olma’
hâline karşılık gelir. Verilen karar yanlış ise başarısızlık kaçınılmazdır. İş
hayatında kararın konusu işi ilgilendiren herhangi bir şey olabilir. Bu bir
yatırım tercihi, finansman tercihi, pazara girmek ya da girmemek yönünde bir
tercih veya kimlerin işe alınacağına dair bir tercih olabilir. O hâlde karar
vericinin belirsizlik içinde ötesini görebilme becerisi, kararının ‘isabetini’
belirleyecektir. Bu bağlamda düşünüldüğünde iş yönetiminde iyi bir yönetici
herkesin göremediğini görerek belirsizlik içinde doğru kararları verebilen
kişidir.
Belirtilen
şartlar altında hiyerarşik konumuna da bağlı olarak yöneticinin teknik,
kavramsal ve beşeri becerileri bir bütünlük içinde önem kazanır. Aşağı
kademelerde daha çok teknik beceriler ama belirgin ölçülerde diğerleri de
gereklidir. Yukarılara çıkıldıkça kavramsal ve beşeri becerilerin bileşim
içindeki ağırlığı artar.
Dolayısıyla, iyi
bir üst düzey yönetici adayı meslek hayatına başladığında önce bir teknisyen
olarak kendisini hazırlamalı; fakat beşeri becerilerinin gelişimiyle birlikte
geniş ve derin bir perspektifle geneli de görebilmek üzere kendisini
yetiştirmelidir. Bu süreç dikkatle gözlemlemeyi (başkalarının tecrübelerinden
yararlanmayı), geniş ölçüde okumayı (başkalarının tecrübelerinden yararlanmayı),
birebir yaşamayı (doğrudan kişisel tecrübe edinmeyi) ve hepsiyle birlikte derin
düşünmeyi gerektirir. Okunarak, gözlemlenerek ve yaşanarak öğrenilenler
üzerinde gerçekten düşünülmedikçe öğrenilme süreci tamamlanmış olmaz. Bu durum
karar verme süreçlerinde açığa çıkacaktır.
Defalarca
vurguladığım gibi başında bulunduğu işi ya da kuruluşu iyi yönetebilen bir
yönetici büyük çoğunlukla isabetli karar alan yöneticidir. Bir işletme bir
gemiye benzetilirse eğer, iyi yönetici gemisini öngörülen limana (örneğin karlı
büyüme hedefine) ulaştırmak için doğru rotayı çizen (rekabet stratejisini
belirleyen) ve gemisini bu rotada tutabilen (stratejiyi hayata geçirebilen)
kaptan gibidir. Rota üzerinde fırtınayla (örneğin ekonomik durgunluk) ya da
korsanlarla (örneğin haksız rekabet) karşılaşma ihtimali her zaman vardır. İyi
kaptan harita okumasını da, geminin tayfasını hizada tutmasını da, havadaki
kokuyu almasını da, gerektiğinde gemiyi kurtarmak için yükün bir kısmını denize
dökmesini de veya korsanlarla mücadele ya da müzakere etmesini de bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder