‘Yönetim becerisi’
firmanın içindeki en önemli kaynaktır. Neden peki? İki aşçı düşünelim; aynı
türde ve aynı miktarda malzemeyi kullanarak helva yapacak olsunlar. Biri
aşçılıkta diğerinden daha iyi, daha tecrübeli, daha yetenekli, daha becerikli
olsun. Helvalar pişsin. Normal şartlar altında beklentimiz iyi aşçının
helvasının diğerinden daha leziz olacağı yönündedir; değil mi? Fakat dedim ya:
Malzeme aynı malzeme; miktar aynı miktar. Hatta bazı durumlarda iyi aşçı daha
azıyla bile daha iyi iş çıkarır. Fark nereden kaynaklanır?
Beş temel soruyla
başlayalım: Yönetim nedir? Personel yönetimi nedir? İş yönetimi nedir? Yönetici
ne iş yapar? Yöneticinin firma (ya da organizasyon) içindeki en önemli işlevi
nedir? Bu sorular ilk bakışta cevaplanması çok kolaymış gibi görünmekle
birlikte üzerlerinde dikkatle düşünüldüğünde ilk izlenimin doğru olmadığını
anlamak an meselesidir. Hemen burada bir ayrıma daha dikkat çekelim:
Organizasyonun (ve çalışanların) yönetimi ile ‘iş yönetimi’ de aynı şey
değildir.
Her ne kadar
işletme yönetimi (ya da kamu yönetimi) okulları olsa da haddimi aşıp özellikle “iş
yönetiminin okulu olmadığını” ileri süreceğim. Bu iddiamın doğruluğu pek çok
iyi yöneticinin bu tür okullardan mezun olmayışından bellidir. Dolayısıyla
onları iyi yönetici yapan mezun oldukları okulun ötesinde bir şeyler olsa
gerektir.
Yeniden
“yöneticinin firma içindeki en önemli işlevine” dönelim. Bu işlev ‘karar verme’
işlevidir. Yönetici karar veren kişidir. O halde “iyi yönetici doğru karar
veren yönetici” iken “kötü yönetici yanlış karar veren yöneticidir.” Elbette
her yöneticinin ‘her zaman’ doğru ya da yanlış karar vermesi beklenemeyeceğine
göre bu önermede “genellikle isabetli karar verme becerisini” esas almak
gerekir. ‘İsabet’ kavramı kendi içinde üstü örtülü biçimde ‘gelecek’ ve ‘belirsizlik’
kavramlarını da barındırıyor. Çünkü gelecek belirsizdir ve yönetici belirsizlik
altında geleceği etkileyecek öyle kararlar vermelidir ki o kararlar sonrasında
gerçekleşen yeni durumda, verilen kararın doğruluğu açığa çıksın. Doğruluktan
kastımız ne? Karar doğru ise durumun gereklerine uygun; bu gereklere cevap
verebilir niteliktedir. Örneğin, bir iş kararı diğer koşullar aynı kalmak
kaydıyla firmanın kâr elde edebilmesini mümkün kılıyor ise doğru demektir. (Burada
her hâlükârda kârlılığın firma için “iyi” olduğunu ileri sürdüğüm anlaşılmasın
sakın. Öyle durumlar olabilir ki bugünkü kârlılık gelecekteki kârlılığın baş
düşmanı olabilir!)
Aşçı ve helva
örneğine geri dönecek olursak; tavaya ne kadar tereyağı koyacağınız bir
karardır. Yağı ne kadar kızartacağınız bir karardır. Yağın üzerine ne kadar un
koyacağınız; unu ne süreyle ve ne ölçüde harlı bir ateşte kavuracağınız bir
karardır. Kavrulmuş unun üzerine ne miktarda şerbet dökeceğiniz de bir
karardır. Bu kararların ‘isabeti’ helvanın yapımı tamamlandığında ortaya çıkar.
Helvanın kıvamı ve lezzeti tutmuşsa verdiğiniz kararların isabetli olduğu
söylenecektir. Aksi hâlde adınız aşçı da olsa; aşçılık mesleğini muhafaza
edebilseniz bile kararlarınız isabeti hep sorgulanacaktır. Mutfak sizin
mutfağınız yani firma sizin firmanız olsa bile!
Üstelik birine
yemek yapmayı öğretmek çok da zor olmasa bile birine ‘iş yönetmeyi’ öğretmek;
başka bir tabirle “iş hayatında isabetli karar verme becerisini kazandırmak” sanılabileceği
kadar kolay değildir. (Burada ‘personel yönetimiyle’ ‘iş yönetimi’ ayrımına
tekrar dikkat çekmek istiyorum.) Bu sebeple olsa gerek ki her organizasyonda
çok sayıda yönetici olmakla birlikte iyi yönetici sayısı ne kadar az! Yönetimin
yeterince iyi olmaması firma kutusunun içindeki kaynakların iyi kullanılamaması
sonucunu getirir. Rekabet gücü perspektifiyle bakıldığında ‘iyi yönetim – kötü
yönetim’ ayrımı rekabet gücü yüksek olan ve olmayan firmalar arasındaki ayrımın
belirginleştiği yerdir.
İyi yönetici
olmak ya da olmamak arasındaki hayatî farklılığı kavrayabilmek için kişinin
kendisinin çabası şarttır. Birileri size bu konuda yığınla söz söyleyebilir.
İşletme fakültelerinin kuruluş gerekçesi ve kitapçı raflarını işgal edende
binlerce kitabın varlık sebebi de budur zaten. Fakat yönetmek iddiasındaki
kişinin kendisi bu husus üzerinde derinlemesine “düşünmedikten sonra ne işletme fakülteleri ne de yönetim kitapları
işe yarar.
Bu yazının burada
bitmediği başlığından bile belli! Sonraki yazıda sorunu biraz daha
derinlemesine ele alacağız.